Friday, November 2, 2007

Seçim

Kitabı bitirdiğimden bu yana sadece bir gün geçti. Bu süre içinde, son kitabı, hepimiz gibi bitmesini istemezcesine elimden düşürmüyor, açıp açıp en sevdiğim bölümleri ve özellikle Snape'in dahil olduklarını tekrar tekrar okuyorum. Bu arada da takıldığım ve beni düşüncelere sürükleyen kısımlar buluyorum. İşte bunlardan biri, Harry, Düşünseli'nde Snape'in zihninin derinliklerinde saklanan sırlarını seyrederken Dumbledore ile yaptıkları bir konuşma var. Igor Karkaroff'un Voldemort'tan işaret geldiğinde kaçacağı haberini Dumbledore'a verdiğinde Dumbledore diyor ki: "Peki ya sen ona katılmak gibi bir istek duyuyor musun?" Snape'in cevabı net: " Hayır, ben öyle korkak değilim." Dumbledore onaylıyor sözlerini: "Evet," "Igor Karkaroff'tan çok daha cesur bir adamsın sen. Biliyor musun, bazen Seçim'i fazla erken yaptığımızı düşünüyorum..."

Bu noktada arkasını dönüp giden Dumbledore'un ardından Snape'in düşüncelerini tahmin etmeye çalıştım. Açıkçası dünden beri zihnimde kazıldı bu Seçim... Kendi hayatına ve aşkına malolmuştu çünkü Seçmen Şapka'nın onu Slytherin'e göndermesi. Oysa, en başından beri cesareti ve doğruyu bulmadaki yeteneği onun Gryffindor için de biçilmiş kaftan olduğunu gösteriyor. Tıpkı Harry'nin çok harika bir Slytherin olabileceği gerçeği gibi.

İşte tam burada durup hem Snape'in hayatının alternatifini kurmaya başladım kafamda, hem de onun, o sırada allak bullak olmuş ruhunun içinde kopan fırtınalara kulak vermeye çalıştım. Galiba kitabın en fazla iç parçalayan anlarından biriydi burası. Bir ölümden daha çok her şeyin, bir geleceğin kaybı... Bunu farklı bir açıdan tecrübe eden başka bir karakter ise karşısında duruyor Snape'in tam olarak: Sirius Black.
Belki kendi çocuğu olabilecek Harry'nin vaftiz babası. Güzel ve tuhaf üçgen kurulmuş... Beni etkiledi fazlasıyla. Dikkat etmeyen olduysa diye yazıyorum. Gözden kaçırmamalı gibi geliyor.

Seçim'in, hayatlarımızdaki kadar önemli olduğu bir anı barındırıyor o nokta. Her şey farklı olsaydı diye düşünmekten kendini alamıyor Severus özlemle... Hepimiz gibi...

3 comments:

Ova (Excuse My Reading) said...

severus hayalini kurdugu hayatı yaşayamadı, evet. ama istedigi hayatı yaşayamadı diyebilir miyiz? çünkü lily i kaybettigi andan itibaren amacı ve tek istegi harry i korumaktı. bunu da sonuna kadar yaptı.
ama sirius için haklısın. bi kere mutsuz öldü adam. hayatı harcandı. bir eve tıkılıp kaldı, kendini gereksiz ve fazlalık gibi hissederek öldü gibi bişey. yine de savaşırken öldü en azından. severus gibi nagini ye yem olmadı.
Ayrıca rowling in bellatrix e bir sempati duydugunu düşünüyorum
kaın kimi öldürüceöm dese öldürüyor. kanı bozuk diye tonksu da öldürdü... ve son olarak daldan dala atlamış gibi olucam ama onu keşke neville öldürseydi.molly nin birini öldürmesi fikri insana tuhaf geliyor :)

snyx said...

slytherin e bir dusmanlik oldugu apacik... hogwarts in fenerbahcesi mubarek. bir tek bana mi oldu bilmiyorum ama her zaman ustunde durulmasina ragmen benim slytherin e onyargim yoktu. yani tabii ki tum olum yiyenlerin ordan ciktigi inkar edilemez ama bu boluculuk nedir. oncelikle slytherin in en buyuk ozelligi safkanliktan da ziyade "hirs"/"buyuk seyler yapma" arzusu... e bu da kotu bir sey degil belli bir noktaya kadar. zaten hayir antipati besleyemem severus cugum o binadan...

kaamos cok onemli bir noktaya temas etmis :) dumbledore un secim hususundaki gorusleri hizli gecilmis, uzerinde pek durulmamis onemli bir nokta ama secimi gec yapsalardi da snape gryffindor da olsaydi... bence bu hususlar desmek istemeyecegimiz derinliklerde.

Oya Yılmaz said...

Hala öyle koyuyor ki bana Severus'u Nagini denen yılanın öldürmesi.. O sahneyi düşünmek istemiyorum görmek istemiyorum... Kanlar içinde, öylece.. Kötü oluyorum... yeri burası değil belki ama, yine aklıma geldi işte. Neyse...